Merhaba yeniden,
Yazınızı defalarca okudum.
Sizi anlamaya çalışıyorum aynen Ömer Beyi anlamaya çalıştığım gibi

Sanırım yaşadıklarım ve tanık olduklarım beni insanların iyiniyeti konusunda sizden farklı olarak daha katı, daha cimri kıldı.
Reis diye seslendikleri (ve bence Cumhurbaşkanlığı makamına haksızlık ettikleri) Sayın Erdoğan'ın talimatları ortadayken yenilen bir çok halt var! Diyebilirsiniz ki, hükümet üyelerinin açıklamalarının birbiriyle çeliştiği bir ortamda daha alt kademelerde, memur düzeyindekilerin 'iktidarın kendi ayaklarına kurşun sıkarcasına' yaptıkları işler 'işgüzarlık' olarak tanımlanabilir. Nitekim siz de böyle düşünüyorsunuz anladığım kadarıyla!
Oysa ben, fetö'nün rastgele bir organizasyon olmadığını, kökünün de kazınmadığını, adamların ruhlarıyla fetöye biat ettiklerini biliyorum, bunun defalarca tanığı oldum! Maddi çıkar değil de ruhlarını satmışcasına bağlı olanların iktidar lehine nefes dahi almayacaklarını biliyorum. Kendilerini saklamakta, rol yapmakta çok başarılı olduklarını da biliyoruz. Bu ruhlarıyla bağlı olanların her yaptıkları ve yapacakları dikkat edilirse sürekli provokasyon niteliği taşıyor! İktidarın Cumhuriyetçi, laik kesimle karşı karşıya gelmesini sağlayacak her tür adım bunlardan geliyor.
Konumuz bağlamında ise haklısınızdır, fetö mensubu olmayabilirler, tersini iddia edecek bilgiye sahip değilim.
Ne var ki, iktidar savcılarının yaptığı gibi ben defterlere, telefonlara kaydedilmiş olmayı değil, eylemlerin sonucunu fetö mensubu olmanın delili sayıyorum.
Size çok yakın bir örnek vereyim; Cumhurbaşkanının ve AKP'nin Atatürk posteri asıp, Atatürk'ten sitayişle söz ettikleri bir anda, Atatürk ve savaş arkadaşları, yani kurtuluş savaşını başlatan askerler hakkında idam kararı veren Şeyhülislam'ın adını bir okula vermek nedir?
Aklıbaşında hiç bir AKP'li ama vaziyeti okumaktan, ama 'reis' korkusundan böyle bir 'halt' yiyemeyeceğine göre kime yarar bu?
Yeri gelmişken, anlaşıldığı kadarıyla bizzat Cumhurbaşkanı tarafından defalarca uyarılmış olduğu anlaşılan Kadir Topbaş'ın son bir yılda peşpeşe raylı sistem ihalesine çıkmasını, yerine gelen başkanın ilk iş olarak bu ihaleleri iptal etmesini, iptaller nedeniyle milyarlarca liranın ceza olarak ihaleyi kazanan (bence verilen) yüklenicilere ödenecek olmasını nasıl açıklamalıyız?
Görünürde İller bankası genel müdürünün, bence bağlı olduğu bakan Haseki'nin kişisel hıncı, kaprisi nedeniyle İzmir Büyükşehir Belediyesinin Narlıdere metrosu için her yıl birbuçuk-iki milyon avro fazla faiz ödeyecek olmasını neyle açıklayabiliriz?
Sokaktaki müteahhitlerin bile ulaşabildiği başbakanın ülkenin üçüncü büyük kentinin belediye başkanına Mayıs ayından bu yana randevu vermemesini nasıl açıklayacağız? Başbakanlık görevlilerinin işgüzarlığı bunu açıklamaya yeter mi?
Neyse..
Sonuç olarak diyeceğim, ama eğitim ama uyarı, yazılarınızı bizden eksik etmeyiniz.
Saygılarımla,
..